About Us
Professional Vegetable-Fruit Grading and Packaging Solutions
Founded in 1947 by Adil Çetingöz, Egemas has been operating in the Fruit and Vegetable Sorting and Packaging sector since its inception in 1965, and is responsible for all the innovations it has achieved in Turkey. With its Fruit and Vegetable Sorting and Packaging Lines, Weighing Systems, Patented Pallet Wrapping and Hydrocooling Systems, and Post-Harvest Chemicals, Egemas's constant and unwavering goals are customer satisfaction, social responsibility, and environmental protection.
Currently, M. Gökmen Çetingöz, an Electrical and Electronics Engineer from the second generation of the Çetingöz family, continues to serve as the General Manager of Egemas Machinery and Chemical Industry Trade Limited Company.
M. Gökmen ÇETİNGÖZ
M. Gökmen Çetingöz, who is the Chairman of the Board and General Manager of "Egemas Makina Kimya Endüstrisi Sanayi Ticaret Limited Şirketi" within the GMS Group of Companies, and who also serves as the Chairman of the Board of Directors of Kare Makina ve Sanayi Ticaret Limited Şirketi and Naysan Plastik Sanayi Ticaret Limited Şirketi, is both the owner and the employee of Egemas MKE in every step of the way, from mastery to foreman, from product creation to brand development, from growth to globalization.


From Yesterday to Today
Founded in 1947 by Adil Çetingöz, Egemas has been operating in the Fruit and Vegetable Sorting and Packaging sector since its inception in 1965, and is responsible for all the innovations it has achieved in Turkey. With its Fruit and Vegetable Sorting and Packaging Lines, Weighing Systems, Patented Pallet Wrapping and Hydrocooling Systems, and Post-Harvest Chemicals, Egemas's constant and unwavering goals are customer satisfaction, social responsibility, and environmental protection.

































Our Founder
From the Memoirs of Our Founder and Honorary President Adil Çetingöz
I was born in 1931 in Bostanlı, Karşıyaka, Izmir, to a family of nine descendants, as my grandfather, Hacı Mehmet Ali Efendi, put it. Due to the constant intestinal discomfort I suffered throughout my infancy, I was such a frail and unhealthy baby that, under the circumstances of the time, children in my condition often died. My late father, thinking he might die today or tomorrow, registered me two years late in the civil registry. In other words, I was actually born in 1929.
İlköğretimimi Karşıyaka Cumhuriyet İlkokulu'nda, ortaöğretimimi Mithat Paşa Erkek Sanat Enstitüsü'nde yaptım. Çocukluğum o günün şartlarında öyle herkesin göremediği pervanelerin ve çemberlerin arasında geçtiğinden çocukluğumdan itibaren makinalara karşı aşırı bir ilgim vardı.
O zamanlar her evin bahçesinde tulumbalarla su çekilen kuyular vardı. Rahmetli Babam ise bizim bahçedeki kuyunun üzerine kurduğu yel değirmeni ile suyu 9 metre yukarıdaki depoya çıkarmış ve oradan da evin her köşesine dağıtmıştı. O kuyunun karşısına oturur yel değirmeninin nazlı nazlı dönüşünü seyreder, nasıl çalıştığını merak ederdim.
Rahmetli Babam; küçük dükkanında bıçak, satır, ustura, hacemet, berber makinası ve her türlü makas satardı. O zamanlar, bu tür malzemelerin üretimi ve toptan ticareti İstanbul'lu gayrimüslim vatandaşlarımızın elindeydi. Babam İstanbul'a giderek bu malzemeleri alır dönerdi. O zamanlar imkanlar kısıtlıydı, alınan bir mal yıllarca kullanılırdı. Babam da önceleri eğe ile yaptığı bileme işlemini, müşterilerden gelen körelme şikayetlerinin sıklığı karşısında talebi karşılayamayınca, bir fabrikanın hurdalığından aldığı 3 metrelik voland ile kendisine 2 tane bileme tezgahı yaptı ve bu volandı çeviren iki işçi ile işini seri hale getirdi.
Okulumun tatil olduğu günlerde Rahmetli Babam elimden tutarak beni de işyerine götürürdü. Elektriğin olmadığı o günlerde bu iki işçinin kol gücü ile çevirdiği 3 metrelik volanda asılırdım ve ayaklarım belli bir süre yerden kesilirdi. Çocukluğumdan aklımda kalan en güzel oyun anları bu anlardır.
Ablamın eşi Süreyya eniştemin torna atölyesi vardı. Babam iyi bir esnafın yanında meslek öğreneyim diye beni eniştemin yanına çırak olarak verdi. Burada kalfalığa kadar yükseldim. Bu arada Teknik Öğretmen Okuluna da hazırlanıyordum. Ancak eniştem vefat edip, ablam sen işin başına geç deyince, okul hevesimden uzaklaştım ve 1947 yılından itibaren vergi mükellefi oldum ve ablam ile ortak olarak çalışmaya başladım.
Askerlik çağı geldi, her Türk genci gibi askerliğimi gururla yapıp döndükten sonra yine ablamla ortak olarak çalışmaya devam ettim. Ablam kendisine bir ev yaptırmaya karar verince hissesini bana devretti ve ben tek başıma işime devam ettim. O arada kendi başıma toparladığım parçalarla ince işler yapabileceğim bir torna tezgahı yaptım. Kahve makinaları ve Dondurma makinaları yapmaya başladım. İşyerim de ayrıca freze çakıları, torna kalemleri, demir testere ağızları satmaya başladım. Bu parçaları alıp satma işim daha yoğunlaşınca tornalarımı daha az çalıştırır oldum. Ancak 1956 yılında Milli Korunma Kanunu yeniden uygulanmaya başlanınca " bu kanuna göre sattığınız her parça malın üzerine fiyat etiketi yapıştırılma zorunluluğu getirildi" ve uymayanlara çok ağır para ve hapis cezaları verilmeye ve bu cezalar özensizce uygulanmaya başlanınca alım satım işine ara verdim. Tekrar torna tezgahımı çalıştırmaya başladım ve otomobil lastiklerini şişiren pompa (su borusunun içini traşlayarak parlattım ki keçeye zarar vermesin) yapmaya başladım. Daha önce de söylediğim gibi bu tür malların üretim ve satış işleri gayrimüslim vatandaşlarımızın elindeydi. İstanbul'a satmaya gidince Yahudi bir tüccarı gösterdiler, ona gittim, pompanın Türkiye'de yapıldığına bir türlü inanamadı, tanesine 40 lira isteyince Yahudi tüccar fiyat kırmak için, şu an gemiyle bana tanesi 35 liraya gelen mal var, eğer sende aynı fiyata verirsen alırım dedi. Bende kendisine satış yapmayıp İzmir'e geri döndüm ve Türk esnafa 40 liradan satmaya başladım. O zamanlar askeriyenin hurdalığında en vay çeşit hurda malzeme bulunurdu.
Bir gün askeri hurdalıktan uçakların hurda iniş takımlarını satın aldım, atölyemde onların pistonunu silindirden çıkarıp, içindeki hidrolik yağını bir kaba boşalttım. Çıkan 2 teneke yağı tamirci arkadaşlarıma yarımşar, birer kilo sattım o kadar kıymetliydi ki kapışıldı. O yağın parası ile almış olduğum bütün hurdaların parasını ödedim. Elimde kalan piston millerini matkap tezgahlarının gövde kısmının üzerine oturttum, alt kısmının ucuna da matkap tezgahının tablasını işleyerek matkap tezgahları yaptım ve sattım.
1960 yılında ihtilal oldu, devletimizin kasası bomboş, ithalata verecek döviz bulunamadığı için bir yıl boyunca yurt dışından parça ithalatı yapılamayıp bizim işlerimiz durma noktasına gelince artık dışarıdan gelecek parçalara muhtaç olmadan ne üretebilirim diye düşünmeye başladım. Torna tezgahımda bakkalların ve manavların kullandığı tartım ağırlıklarını takım olarak yapıp satmaya başladım, o işte doyum noktasına ulaşınca bu sefer kamyonlar için havalı kornalar yapmaya başladım. Bu kornalar o kadar ses çıkarırdı ki tıpkı vapur düdükleri gibi neredeyse kilometrelerce öteden sesi duyulurdu. Yine çırçır fabrikalarına o güne kadar Avrupa'dan aldığımız tek ve çift çeneli granklar yapmaya başladım. Bu makinalar o kadar hızlı ve seri çalışırdı ki pamuğu işlerken pamuktan çekirdeğini ayırırdı.
Bir gün İstanbul'dan bir müteahhit bana geldi, bu zat ODTÜ de hocalık yaparken istifa edip ticarete atılmış bir zattı. Bana siz su şebekelerinde kullanılan vantuz yapabilir misiniz dedi, bende daha önce yapmış olduğum ancak dükkanın bir köşesinde unuttuğum vantuzu getirip gösterdim. Müteahhit evet tam benim aradığım parça bu dedi ve o ana kadar ayakta konuşurken sandalyeyi çekip hemen oturdu. Çantasını açtı ve Fransız kontomasyonunu (katalog) çıkardı ve içinden bana bazı çizim ve resimleri göstererek bunları yapabilir misiniz diye sordu. Bende, sizin bana resmini gösterebileceğiniz her şeyi yapabilirim dedim.Atölyemde daha önce yapmış olduğum yangın musluklarını da görünce benim işi yapabileceğime iyice kanaat getirdi. Bana Fransız kontomasyonundan (katalog) gösterdiği flatörlü vananın sağlıklı çalışmayacağını söylediğimde, o bana, bunu bütün Dünya kullanıyor bizde niye çalışmasın deyince bir şey diyemedim. Bu malzemeleri genelde İstanbul'da Rum ve Ermeni ustaların yaptığını ve eğer ben bunları yapabilirsem çok büyük bir iş başarmış olacağımı söyledi. Vantuz'un içindeki malzemeyi sordu, bende bakır şamandura olduğunu söyledim, kendisi İstanbul'daki ustaların şamanduranın ucundaki sibopu köseleden yaptıklarını ve bu köselenin sürekli tazyikli suyla temasından dolayı 2 ay bile dayanamadan bozulduğunu söyledi. Ondan sonra bana çıkar defterini kalemini diyerek oldukça külliyatlı bir sipariş yazdırdı. Bu siparişleri zamanında hazırlayarak teslim ettim. Kontomasyondaki (katalog) ölçülerde kalıp yaptırarak istediği flatörlü vanayı yaptım. Bu malzemeler Salihli, Alaşehir ve Buldan içme suyu şebekelerinde kullanıldı ve çok memnun kalındı.
Bir gün Buldan'ın Belediye Başkanı beni aradı, müteahhide ulaşamadık dedi ve yana yakıla derdini ve olayı anlattı, o flatörlü vananın kullanıldığı Buldan'ın şehir şebekesi bir ay sonra patlamış, Müteahhidi aramışlar, bulamayınca akıllarına ben gelmişim. Ben kendisine, hemen ertesi gün arızayı gidereceğimi söyledim. Hemen aklıma daha önce askeri hurdalıktan aldığım uçak pervanelerinin göbeği geldi. Bu göbeği kullanıp bütün gece çalışarak parça üzerinde gerekli değişiklikleri yaparak sorunsuz çalışacak vanayı yaptım ve Buldan'a giderek parçayı yerine takınca sorun giderilmiş oldu ve o parça bildiğim kadarıyla bir daha arıza yapmadı.
Buldan Belediye Başkanı tarafından arandığını öğrenen müteahhit bir gün sonra beni aradı, sen haklıymışsın flatörlü vana arıza yapmış, Belediye Başkanı beni aramış, ama ben yurt dışındaydım bana ulaşamamış biz şimdi ne yapacağız deyince, siz merak etmeyin ben yeni bir vana yaparak Buldan'a götürdüm ve arızayı giderdim dedim ama bana inanmadı, bende kendisine isterseniz Buldan'ı arayın konuşun deyince ancak ikna oldu.
Bu arada ben Taş Öğütücülü Kahve ve Tuz Değirmeni imal etmeye başlamıştım, ancak öğütülen tuzun ve kahvenin içerisine öğütme taşlarının kırıntıları ve tozu karışınca ve bundan dolayı şikayetler duyunca, ne yapabilirim diye düşündüm ve öğütme vazifesini çelik disklerle yapan ancak ülkemizde üretilemeyen yeni bir değirmen yaptım ve bunun da patentini aldım, ayrıca motorlu araçlar için Emniyetli Fren Tertibatı yaptım ve patentini aldım. İtalya'da Milano Fuarı'na gittim ve bu patentimi görüştüğüm ve buluşumu anlattığım Walter Rus firmasına sattım ve onun parası ile de Almanya'da bulunan bir arkadaşımın yardımıyla tarak makinaları ve ilk arabamı aldım.
Bu tarak makinaları ve kendi atölyemde yaptığım halat büküm makinalarını kullanarak üretimi ve ticareti Keten Kendir Sanayi adıyla Ermeni ve Rum tüccarların elinde olan halatları üretmek üzere Halat Fabrikasını kurdum.
1965 yılında bir narenciye ihracatçısı elinde bir tek yaprak kontomasyonla (katalog) bana geldi, ben sizin methinizi çok duydum, bu makinayı yapsa yapsa Adil Bey yapar dediler, ben de size geldim, bu resimde gördüğünüz makinanın aynısını yapabilir misiniz dedi. Bende resme baktım ve bana iki gün müsaade edin dedim ve eve kapanarak sadece aksamı görünen makinanın ne şekilde çalışıyor olabileceğini kafamda tasarlayarak bir proje çizdim. İki gün sonra tüccarla buluşunca istediği makinanın daha iyisini yapacağımı söyleyince, bana kaç liraya mal olur diye sordu, ben fiyatını söyleyince, fiyat çok pahalı gelmiş gibi davranarak fiyat kırmaya çalıştı ancak ben fiyatımı hiç indirmeyince, ben bir de kardeşlerime danışayım dedi ve gitti. Ertesi gün sabahın çok erken saatinde gelerek bana avansımı getirdi, mukaveleyi yaptık ve ilk makinamı yapmaya başladım. Yaptığım kalıpların ve parçaların içerisine Adil Çetingöz/Egemas yazısını yazdırdım.
Bir gün Sanayi Bakanlığı'ndan telefon ettiler, sayın bakan sizi görmek istiyor dediler, inanamadım, koca devletin bakanı beni niye görmek istesin, her halde bana birileri şaka yapıyor diye telefondaki beyefendiyi azarladım, beyefendi bana size bakanlığın telefonunu vereyim inanmıyorsanız siz arayın dedi. O zaman inandım. Atladım Ankara'ya gittim, beni Sayın Bakan'ın huzuruna çıkardılar. Sayın Bakan; bana, narenciye makinalarını sen mi yapıyorsun deyince evet efendim ben yapıyorum dedim. O sırada odada bulunan mühendisler inanmayarak, hayır efendim bu mümkün değil diye itiraz ettiler. Efendim eğer inanmıyorsanız mühendis beyleri makinalarımın çalıştığı bir fabrikaya götüreyim dedim. Bakan Bey bu fikrimi onayladı ve benimle beraber mühendisleri makinalarını yeni kurduğum Finike'deki Meysan Narenciye Fabrikası'na gönderdi. Mühendisler makinalara baktılar tıkır tıkır çalışıyor. Yine inanmadılar bu makinayı sen yapmış olamazsın, üzerine ismini yazmışsın dediler. O zaman ben, inanmıyorsanız gelin kalıpların içine bakın dedim, eğilip bakınca kalıpların içindeki Adil Çetingöz/Egemas yazısını görünce makinaları benim yaptığıma inandılar. Mühendisler bir rapor düzenleyip Bakan Bey'e verdiler. Bakan Bey beni başarımdan ötürü kutladı ve Avrupa'nın fiyatını biliyor musunuz dedi. Sen bu makinaları 4 te 1 fiyatına yapıyorsun. Türkiye'nin kasasında dövizin olmadığı zamanlarda bu makineleri üretebiliyorsan, o zaman bizde ithalatı tamamen kapatırız dedi. O günden bugüne kadar, İran, Suriye, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve Macaristan'a makine ihraç ettim. Yurt içinde 90 sanın üzerinde tesis kurdum. İlk yaptığım makinalardan birisi olan Meysan Narenciye Tesislerindeki makinam aradan geçen onca zamana rağmen hala ilk günkü gibi çalışıyor ve sahiplerine ve ülkemize para kazandırıyor.
İlk, sebze ve meyve boylama makinamı yaptığım 1965 yılından bu yana yetiştirdiğim ustalarımdan Kemal Küçüksakal hala ilk günkü şevkle ve itina ile Fabrikamızda çalışıyor. Yetiştirdiğim diğer ustalarımdan bir kısmı rızamı alarak ve helalleşerek yanımdan ayrıldılar ve kendi işlerini kurdular, bir kısmı da proje ve çizimlerimi alarak gittiler ve bizimle aynı sektörde üretim yapıyorlar. Bense 80 yaşımı aştım, ancak her gün işyerime erkenden gidip, işbaşı yapılmadan önce, ürettiğimiz ve üreteceğimiz makinalarımızın sahiplerine bol ve hayırlı kazançlar sağlaması için Allah'ıma dua ediyorum.

Corporate Culture
EGEMAS
Our Quality Policy
In accordance with Egemas' quality policy, we develop and produce reliable products that exceed customer expectations and provide after-sales service by using developing and up-to-date technologies.
Implementing and continuously improving our quality management system to meet the requirements of the ISO 9001 standard, achieving company goals with team spirit based on the Total Quality philosophy, constantly reviewing our business processes and determining preventive approaches to increase our performance, increasing the efficiency of all our processes to the level that can be performed in the best way in line with the continuous improvement approach.
We strive to maintain our leadership in quality in the fruit and vegetable sorting and packaging sector by competing internationally, encouraging innovative and creative approaches, enhancing technical and behavioral skills, providing training, and managing our operations in accordance with environmental, occupational health, and safety management systems.
Our Business Partners
Egemas collaborates internationally with leading global companies specializing in their respective fields. Our company is the Turkish distributor of Maf-Roda, a leading global company in fruit and vegetable processing and sorting lines and robots; Giro Group, the largest manufacturer of mesh nets and mesh packaging machines in the international fruit and vegetable market; and Roda Packing, one of the world's largest fruit and vegetable packaging companies.



Our Documents and Certificates












